Sayfalar

28 Ocak 2015 Çarşamba

Kördüğüm, Calia Read [Kitap Yorumu]

Kördüğüm'ü elime almamla bitirmem arasında dört saat var. O dört saat boyunca bin bir türlü duygu fırtınası yaşattı bana. 

Kitaba başlamadan önce methini çok duymuştum. Fakat konusuna dair hiç bir fikrim yoktu. Heyecan ve merakla kitaba başladım. Önce bir ne oluyoruz falan dedim: anlatım kızın ağzından ve kitap direk Naomi'nin akıl hastanesinde olması ile başlıyor. Bir Max diyor, bir Lachlan. Fallik! O, iki erkek arasında gidip geldikçe ben kıza gıcık oluyorum ama bir yandan da ben hangisine aşık olacağıma karar vermeye çalışıyorum. :)):))
Bu kitabı başlarda, okuduğum yorumlarda abartmışlar diye düşündüm. Fakat ilk golü hiç beklemediğim bir anda yedim. Onjdan sonra kitap ilerledikçe bende türlü türlü düşünceler oluşmaya başladı. Kitapla ilgili fikirler üretip duruyorum. Ben kesin şu şekildedir diyorum, sağdan bir gol yiyorum. Ben bu şekildedir diyorum; şaşırıp kalıyorum aynı yeri iki defa okuyorum. 

Yazar olağanüstü bir kurgu oluşturmuş. Kelimelerle çok iyi oynamış. Yazarın kağıda aktardığı her duyguyu yakalıyorsun.

Kördüğüm tam anlamıyla bir gizem yuvası. Acayip etkileyici bir romandı. Bu kitap seri değil ama umarım ki bu yazardan başka kitaplar okuruz.

Kitabın konusunaysa pek değinmek istemiyorum. Çünkü konu öyle bir şekilleniyor ki... Mesela ilk başlarda Naomi, Max ile beraber... Gibi ;-) Zaman zaman çocukluğuna dönüşler var ve orada da Lachlan ile beraber fakat onların ilişkisinin bir sonu yok. Lachlan her zaman onun yanında olan kişi. Max ise bambaşka bir konu. Yazar bu konu da adamı ters köşe ediyor. 

Naaomi ise aslında kitap boyunca tımarhane de ve doktora başından geçenleri anlatırken bir nokta da kendini tamamiyle bambaşka bir... Kurgu. Evet kurgu da buluyorsun.

Çok karışık oldu. :)):)) Kısacası Naomi'nin hepimizi inandırmak istediği bir hikayesi var. Kendide bu hikayeye inandığı için akıl hastanesinde yatıyor. Fakat şöyle de bir gerçek var ki o deli değil.
Aklınız karıştı değil mi? :)):)) Daha çok karışacak. Çok şaşıracaksınız.

Bu kitap tam bir kördüğüm.

Ve gerçekten ama gerçekten sıkılmadan okuyacağınız bir roman. Kitap çok iyiydi. Uzun zamandır bu kadar şaşırtıcı bir kurgu okumamıştım.

Biraz daha farklı bir roman arıyorsanız; Kördüğüm can-ı gönülden tavsiyemdir. 


24 Ocak 2015 Cumartesi

Yasak / Evangeline Collins (Yorum)

   Belirtmeliyim ki Olimpos Yayınları kapak ve kalitede kendini baya bir geliştirmiş.  Kitabı elinize aldığınız an bunu fark ediyorsunuz. Sadece dış kapakla kalmamış, iç kapak, sayfa dizaynı, kitabın sonundaki çeşitli tanıtımlar felan gayet başarılı olmuş. Şahsen bu kadarını beklemiyordu.

   Konuya değinecek olursak; kurgusu gayet sağlam ve farklıydı. Historical çok fazla okumam ama okuduklarıma kıyasla bu konunun tek olduğunu var sayabilirim. Sadece tek sıkıntım çeviri veya redaksiyon, artık hangi kategoriye alırsınız bunu tam emin değilim. Bazı cümleler ucu acık kalmış veya yarım gibi geldi bana.

   Isabella, bir seyisle abisine yakalandığında hayatının farklılaşacağını onun gözlerinde görmüştü. Ama nasıl bir farklılık bunu hesap edemiyordu. Abisi onu hemen evlendirmek gibi bir karar aldığında da hiç karşı çıkmadı. Aslında Isabelle'nın hayatı tam da bu evlilikle değişti. Çünkü kocasıyla arasında çok farklılıklar vardı ve kocası eksikti. Isabella ne kadar da bazı şeylere katlanmaya çalışsa da hayat günden güne çekilmez hale geldi. Ta ki bir gün bir teklifle karşı karşıya kalana kadar ve o teklifi başına bela edene kadar.

   Bu teklif ona hiç tatmadığı duyguları ve aşkı getirecek fakat işler o kadar da kolay olmayacak...

   En başta da belirttiğim gibi kitabın kurgusu çok iyi. Eğer historical tarzında kitapları seviyorsanız bu kitap size farklı bir tat verecek. Okuduklarınız arasında ayrı bir yer edindirecek.. :)

21 Ocak 2015 Çarşamba

Kördüğüm / Calia Read (Yorum)

   Tam dedim ki yok arkadaş sıradan basit bir konu ile bitecek.. Bence hiçbir şey için bu kadar erken konuşmamak gerekir. Helen ki konu kitap ise...

   Nasılda şaşırttı beni. Bir kitapta en çok sevdiğim özellik, okurken beni hayrete düşürmesidir. Ters köşe yapması. Tam da bu dediklerim oldu. Öyle bir sonla bitti ki sanki okuduklarımı ben hayal etmiştim de biri beni sonradan uyandırdı.

   Çok kuvvetli bir kalemle karşılaşmak sanırım insanı bu derece değişik duygularla sarmalıyor. Aklımda hem yazar için hem de konu için binlerce övgü sözü var ama hepsini burada sıralayamıyorum. o yüzden az biraz konudan bahsedelim :)

   Hikayemiz; Naomi bir akıl hastanesine yatması ve asıl hikayesini doktoruna anlatmasıyla başlıyor. İlk başlarda kimseye güvenmediğinden doktoruna da çekingen yaklaşıyor. Ama sonra doktoruyla arasında sessiz bir güven duygusu oluyor ve anlatmaya başlıyor. Tabii kendince. Lachlan, Max, Lana, Lana'nın babası, annesi ve hikayeye dahil olan diğer kişiler. Daha sonra o kişilerle olan bağlılıkları. Mesela Lana ile ne kadar iyi birer dost olduklarını, Lachlan'a çocukluğundan beri olan aşkını, Max'e duyduğu karşı konulmaz arzuyu ve dahasını... Dahası derken asıl olay da orada aslında. İşte tam o 'dahası' demekle yetindiğim yerde öyle tüyler ürpertici bir olay yatıyor ki okurken kitaba sizi kenetleyecek.

   Naomi anlattıkça hikaye kafanızda şekilleniyor. Şekillendikçe taşlar yerine oturuyor. Ama sonra... Yani
kitabın sonunda, yazar bize öyle bir son yazmış ki bütün o yerine oturttuğunuz taşlar bir anda yerle bir oluyor.

   Benden size bir tavsiye; bu kitabı okurken okuduklarınızı iyi düşünün. Tartın, biçin, ne yaparsanız yapın ama güvenmeyin, inanmayın... :D

   Bana böyle kitaplar lazım. Beni deli edecek. Okuduğuma değecek. Ve beni şoke edecek. Bana bunlarla gelin. Bu kitabı da mutlaka okuyun, kesinlikle okuyun, OKUYUN işte!!!

ALINTILAR


''Unutma ki en temiz ruhların içinde bile bir parça karanlık vardır.''
''Dünyada yaralanmamış hiç kimse yoktur.''
''Mutsuzluğu hissediyorum ama mutluluğu asla.'' 
''Hayal alemi yaşanacak en güzel yerdir.''
''Tanrı her akla hakikat ile huzur arasında bir seçim yapmayı sunar. Hangisini istiyorsan onu seç, asla ikisine birden sahip olamazsın.''
 ''Aşkın bir örümcek ağına benzediğini biliyordum. Bir kere yakalandınız mı, kaçış yoktur.''

16 Ocak 2015 Cuma

Yasak, Evangeline Collins [Kitap Yorumu]


Adı konusuna uyan bir kitaptı; Yasak.

Tutkulara hizmet eden yasak bir aşk hikayesi...

Bu yazardan 'Yedi Gün Yedi Gece' adında bir kitap daha çıkmıştı. Yazarın ismini ilk o zaman duymuştum. Çok beğenilen bir kitaptı. Fakat yazarla tanışmak benim için bu kitaba nasipmiş. :))

Historical romanların birbiriyle benzerliği sebebiyle zor beğenirim aslında... Yasak kitabını beğendim. Çünkü bu kitapta yazar, alışılmış kurgunun dışına çıkmış. Fahişe sıfatı olan adamdı ama kadın ondan daha fettandı. Kadının tutkusu alev alevdi... Bir diğer sayfayı her defasında merakla çevirdim.

Heyecanlı, neşeli, tutku dolu bir romandı. Üstelik buz gibi bir romanı da değildi; cinsellik kısmına romantizm de katmış yazar... O tutkuyu çok güzel bir şekilde aşka dönüştürmüş. Karakterlerin duygularını aynı yoğunlukta hissediyorsun.

Gel de Gideon'a aşık olma...
Sen gel de Stirlign'i gebertme! (İğrenç herif!)

... Yasak ile ilgili eleştirebileceğim tek kısım çevirisiydi. (Ya da edisyonu, emin değilim) Yazım yanşılı değil de bazı yerler de cümle bütünlüğü yoktu. Bir karakterden öbür karatlerin ağzından okumaya başlayınca kopukluklar oldu. Çok rahatsız edici bir durum da değildi. :)) Ve Olimpos Yayınları baskı kalitesi konusunda kendini aşmış. Vallahi tebrik ederim. Bir çok yayınevi bu konuda düşüşe geçerken, Yasak kitabının bu kapağına, bu baskısına helal olsun dedim. Kabartmaları olsun, iç kapağı olsun çok beğendim. Umarım böyle devam ederler. :)):)):))

Gelelim konusuna, spoili kısma. Hahahytt! :)):))

Isabella (ismi bile güzel) bir dükün kız kardeşidir ve ahırda çalışanlarından  biriyle öpüşürken abisi tarafından yakalanır. Masum bir öpücük, abisinin bulduğu bir İskoç ile evlilikle sonlanır. Stirling tam bir hıyar. Pislik herif, gıcık oldum adama. Üstelik İskoç. İskoç'larım pislik olmamalı. Olmamalı! :)):)) Ve iktidarsızdır.  Bella, 5 yıllık evliliğinde kocasının yüzünü belki topu topu bir ay anca görmüş bir bakiredir. Kuzenine uyup kendine erkek bir fahişe tutar; Gideon. Gideon, kocasının tam tersi bir karakterde... İyi yürekli, centilmen. Tutkuları aşka dönüşmesi çok sürmüyor.
Stirling, olanları öğrenip de karısının yanına dönüce iktidarsızlığının hıncını karısından çıkarmaya başlar. Stirling hemen herkesten, her şeyden nefret eden bir adam. Siz de rahatlıkla ondan nefret edeceksiniz emin olun. :))

Ama aşk hikayelerinin en güzel yanı mutlu sonlarıdır. 

Yasak, keyifle okuyacağınız bir roman olacak. 

Tavsiye ederim :)):)) 


10 Ocak 2015 Cumartesi

Melekler Zamanı / Fatma Erdek (Yorum)




                                                               Yazar:Fatma Erdek
                                                          Yayınevi:Ephesus Yayınları
                                                           Goodreads Puanı:4.62


  Fatma Erdek'le ilk Tüyap'ta tanışmıştık. ''Melekler Zamanı'' kitabını imzalayıp bana vermişti. Kısmet olmadı bir türlü okumak. İşte,böyle zamanlarda kızıyorum kendime 'niye bu kadar geç kaldım' diye..

Yazarımızın ilk kitabı olmasına rağmen bence hiç bir şekilde acemilik yoktu. Bence gayet başarılıydı. Gerek kurgusu,gerek karakterleri olsun gayet başarılıydı.Bana göre,sadece dili ağırdı.Sadelik yoktu, uzatmalar çok yapılmış; bu da beni doğal olarak biraz sıktı.

Melekler zamanı,sonu mutlu biten, hüzünlü bir aşk hikayesini anlatıyor. Biraz kitapta bahsedeyim sizlere;
 Yusuf diğer adıyla Barlas, hayatındaki olumsuzluklara,çöküşlere dokuz yaşındayken yaşamaya başlıyor. Babasının aşırı derece de dinci olması yüzünden militan yetiştiren bir kampa gönderilir. Bir müddet sonra o kamptan kaçar ve hakkında ölüm emri çıkarılır.Ailesiyle bağlarını koparırken aynı zamanda inançlarını da kaybeder. Barlas, Datça'da otel işletiyor. Bir gün, adamın oteline iş başvurusu yapmak için yola çıkan vve yolda karşılaşan adama hemen aşık olan Nesil,tek gecelik bir ilişkiden bir bebek dünyaya getirir. .O bebeğin gelişiyle birlikte Barlas.değişmeye hayal ettiği hayatı yaşamaya başlar.Barlas yani Yusuf'un,Yesra adında bir ablası vardır.İki kardeş arasındaki bağ çok kuvvetlidir.Kitapta en etkilendiğim, duygusallaştığım bölüm buydu.

Hüznün ağırlıkta bir hikaye. Zaman zaman okuyucuyu ağlatacak kadar drama dönüştüğü yerler oluyor. Buna rağmen sonu mutlu biten bir aşk hikayesi anlatılıyor.

9 Ocak 2015 Cuma

Telepati / Leonardo Patrignani (Yorum)

   2015 uğurlu geldi galiba. Çok iyi kitaplarla başladım. Ama bu kitap başkaydı. Bir gecede okuttu kendini. İstesem de elimden bırakamadım. Serinin devam kitapları olsa sanırım ara vermeden onları da okurdum. Genelde genç-yetişkin kitaplar pek bana hitap etmez ama bu kitap çok güzeldi. Goodreads puanı biraz düşük verilmiş. Neden acaba? Bana göre dörtten aşağı olmamalı.

   Kapağa değinecek olursak, konuya çok uygun olduğunu düşünüyorum. Baskı kalitesi felan gayet güzeldi. Zaten yayınevi bu konularda baya bir özenli.

   Şimdide konuya biraz değinelim; Jenny ve Alex uzun zamandır zihinsel iletişimle birbiri ile konuşan iki genç. Ama tabii ikisi de birbirinin varlıklarını bir türlü kabul edemiyor. Daha doğrusu inanmak istemiyorlar. En çok da Jenny. Alex bu konuya daha inançlı yaklaşıyor. Hatta bir gün Jenny'e nerde yaşadığını soruyor ve onu görmek için bir buluşma ayarlıyorlar. İkisi de buluşma yerine geliyorlar ve aynı noktada duruyorlar. Tek sorun birbirlerini görememeleri. Onların bu durumuna çoklu evren deniyor. -Bu çoklu evren teorisini okurken biraz aklınız karışabilir ama sonraları yani konu ilerledikçe her şey anlaşılır bir hal kazanıyor.- Çoklu evrende olduklarını da Alex'in dahi arkadaşı Marco sayesinde anlıyorlar. Bazı araştırmalar sonucunda ise zihinsel boyut değiştirdiklerinin farkına varıyorlar. Alex bu geçişi Jenny ile buluşmak için gerçekleştiriyor ve ilk karşılaşmaları da o zaman oluyor. İlk kez karşılaşmalarına rağmen hemen birbirlerini tanıyorlar ve sanki hep tanırmışcasına sarılıyorlar. O an etraflarında ki her şey duruyor, onlardan da bir ışık saçılıyor. İnsanlar ilk başta bu olaya çok tuhaf bakmış olsalar da bir kaç dakika sonra herkes kendi yoluna hareket ediyor.
   Alex, Jenny'i ilk araması sırasında bir kahin ona, önemli biri olduğunu söylemişti ama Alex gülüp geçmişti. Gerçekten de öneli biriydi. Sadece o değil Jenny de onunla aynı kaderi paylaşıyordu. Ama yapmalı gereken bir şey vardı. Daha doğrusu bulmaları gereken bir şey. MEMORIA. Bu onları gerçekliğe kavuşturacak olan şeydi.
   Kitap öyle bir yerde bitiyor ki ikincisi için sayfa arşınlıyorsunuz ama nafile. :D

   Şahsen bu Memoria'nın ne olduğunu anlamadım ben. Belki ikinci kitapta bunun için gereken bilgiyi verir. Umarım ikinci kitap çabuk çıkar. Alıp okuyun ve çoklu evren teorisine sizde tanık olun :)

5 Ocak 2015 Pazartesi

Sevgi Fırtınası / Nicholas Sparks (Yorum)

   Bu adamın kitaplarını ne zaman okusam, bittiğinde içim de mutlaka bir burukluk oluyor. Bir övgüde romantizmin baronu demişler Nicholas Spaarks için. Ahh ne kadar da doğru bir tabir, bil bilseniz. Okurken, yazılanları gözünüzde canlandırmak bir kenara, sanki o hisleri birebir yaşamışsınız gibi. Etkili, naif, çarpıcı.

   Adrianne, başlarda iyi bir evlilik yaptığını düşünse de sonraları gerçekle yüzleşmek durumunda kalmıştı. Kocasının ondan uzaklaşması, aralarındaki çekimin yok oluşu, kadının sürekli çocuklarla ilgilenişinden kendine bile ayıracak zamanının olmayışı ve son olarak da kocasını genç ve güzel bir kadınla görmesi. Ama Adrianne bunları umursamıyor gibi yapmayı seçmiş ve kocasının ona geri döneceğini, bunu kısa bir macera olabileceğini düşünmüştü. Ama kocası Adrianne'ın yüzene karşı, başka bir kadına aşık olduğunu söylediğinde artık dönüşü olmayan bir yola girdiklerini anlamışlardı.

   Paul çocukken, fakirliği yüzünden kimseyle arkadaş olmaz ve derslerine bütün zamanı ayırırdı. Bu sebep her anını ders çalışarak ve başarılı olmak için harcadı. Büyüdükçe ve günden güne daha da ilerledi. Ünlü bir dokor oldu. Günü geldiğinde evlendi. Bir oğlu oldu. Ama o çalışmaktan ve başarısına başarı katmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. Oğlu Mark bu yüzden babası var olmasına rağmen babasız büyüdü. Ve bu yüzden Mark onu hiç affetmedi.

   Adrianne eve ek gelir sağlamak için arkadaşının pansiyonuna bir hafta bakmaya gönüllü oldu. Zaten bu süre
içinde tek bir müşteri olacaktı o da Paul Flanner. Aslında burada bir hafta geçirmek Adrianne içinde bir değişiklik olacaktı. Paul de bütün hayatını geride bırakıp yeni başlangıçlar yapmak için bazı olayları halletmesi gerekiyordu ve bu sebeple pansiyonda oda tutmuştu. Sonra zaten oğluyla, bunca senenin tedavisi için yanına gidecekti. Ama Adrianne ve Paul'ün hiç hesaba katmadıkları tek bir şey vardı. Aşk davetsiz bir misafir olarak o da oradaydı ve her ikisini bekliyordu.

   Herkes hayatını güzel, yaşamasını istediği planlar üzerine kurar. Ama kimse o planlarının nasıl yılacağını bilmez ve düşünmez. İstesek de istemesek de hayat bize bu planları bizim değil de onun istediği gibi yaşamamızı öğreti. Tam da Adrianne öğrettiği gibi.

   Nicholas Sparks'ın yazdıklarını her yaşta insanın okuması gereken bir yazar. Kelimeleri insanın en hassas noktasından yakalıyor ve bir duygu seline hapsediyor. Okuyun bu adamın kitaplarını ve aşkı bir de romantizmin baronundan hissedin...

4 Ocak 2015 Pazar

Son Kamelya / Sarah Jio (Yorum)



                                                  Orginal Adı:The Last Camellia 
                                                            Yazar:Sarah Jio
                                                       Yayınevi:Arkadya Yayınları
                                                         Çeviren:Ayhan Ece Şirin
                                                         Goodreads Puanı:3.87



   Arkadya Yayınları'ndan çıkan Sarah Jio'nun dördüncü kitabı Son Kamelya'yı bitirmiş bulunmaktayım.
Bu yazarın bence kalemini beğenmemek olamaz.Çıkarmış olduğu bütün kitaplarını severek okudum.(Tabii bu arada daha okumadıklarım da var).
Fakat bu sefer ki kitabı benden, tam not alamadı. Evet yazdığı konular gerçek, samimi ve içten; ama bu kitabında çok üstü kapalı, açıklanmayan cevapsız kalan sorular oldu. Belki sonunu bu şekilde bırakmak bir çok kişinin hoşuna gidebilir ama benim fikrimce bu durum, Sarah Jio'nun kalemine yakışmadı. Neyse sonuçta bu benim fikrim :)
 
   Yazar, yine aynı tarz geçmiş ve günümüz arasında mekik dokuyor. Konusuna gelirsek;
Flora Lewis,1940 yılında New York'ta kendilerine ait fırında çalışmaktadır. Aynı zamanda Flora, bitki bilimine de meraklıdır. Annesi ve babası çok hasta olup, çokta borçları vardır.Flora, ailesinin çok borcu olduğundan dolayı fırına gelen gizemli adamın teklifini kabul eder. Fakat yolculuk sırasında uluslararası bir çiçek hırsızlığına düştüğünü öğrenir. Bu çiçeği bulacağı yer, Livingston Kösküdür. Köşkte, çocukların dadısı olarak çalışmaya başlar. Amaç son kamelya olan Middleburry Pembesini bulup, ailesini borçtan kurtarmaktır.
Günümüzde ise; Addison ile Rex'in mutlu bir evlilikleri vardır. Fakat Addison'nun geçmişten sakladığı bir sır vardır. Bu sırdan kaçmak için eşiyle birlikte Livingston Köşküne gider, fakat bu sır Addisonla birlikte gelir. Bu arada Addison bu sırla uğraşırken bir yandan da köşkte de bazı sırlar keşfetmiş olup, bunların peşine düşer.
Kitabın sonuna doğru Rex ile Addison için sonuç apaçık belli olurken, bunu Flora cephesinde göremiyorum. Üstü kapalı bir şekilde sonlandırılmış kitabı. Ne yalan söyleyeyim,biraz daha detay olsaydı gerçekten daha güzel olurdu diye düşünüyorum.



ALINTILAR



*İnsan çoğu şeyle mücadele edebilir,ama seveceği kişiyle asla kendi karar vermez.Kalbin seçtiği kişiyi,iste de değiştiremez. 


*Küçük bir kızken,sadece bana ait olan kitaplarım olsun istemiştim.Hikayelerde kaybolmayı,benim hayatım iç karartıcı bir hal almışken,kitapların dünyasında yaşamayı kabul ederdim. ( Flora syf 71 )

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...