Sayfalar

26 Şubat 2015 Perşembe

Deniz Feneri Koyu, Kimberley Freeman [Kitap Yorumu]

Aslında benim için tek bir kelime yeter tüm kitabı anlatmaya; olağanüstüydü!

Günümüz ile geçmişi kusursuzca harmanlamış yazar. En sevdiğim türlerden biri epik fantastikse bir diğeri de bu; ailevi-dram. Hayata dair; her an kendimden bir parça bulabileceğim sayfalar arasında soluksuz gezindim. Kendimi kaptırmışım... Heyecan, hüzün, sevgi hatta dehşeti hissettim ben bu kitabı okurken.

Deniz fenerine sığınan iki kadının hikayesi gibi başlıyor her şey fakat Deniz Feneri Koyu'nda yazar öyle noktalara değinmiş ve her birini öyle gerçekçi ve dolu dolu anlatmış ki yazar! Dostluk, aşk, kardeşlik bağları... Bu bağlar birbirinden ne kadar uzaklaşsa da hiç kopmamış ve kopmayacak olmasının gerçeği.

Deniz Feneri Koyu; farklı yüz yılar da yaşamış iki kadının hikayesi...
Kitapta 1901 yılını Isabella'nın ağzından, 2011'i ise iki kız kardeşin; Libby ve Juliet'in ağzından okuyoruz.
Arada yüz yıl var ama bölüm geçişlerin de bir kez olsun kopukluk yaşamıyorsun. Kimberley Freeman, kafasında yarattığı kurguyu çok başarılı bir şekilde kağıda dökmüş.
1901 yılında zaman ve keder iyi niyetini tüketmiş bir kadındır Isabella. Çocuğunu kaybetmiş bir anne, cenazesine bile gitmesine yas tutmasına izin verilmemiş bir kadındır. O çok zengin kocası ve kocasının ailesi yüzünden, kendisi olmaktan çıkmış bir anlam da o ailenin gelini yerine malları olmuş. Öyle iğrenç bir adam ki Arthur! Midemi bulandırdı!
Kitap gemi de başlıyor... Isabella ve Arthur'un gemi de olmalarının sebebi ise kraliçe için yaptıkları parlamento asası. Arthur ve Isabella'nın babası kuyumcu. Asa da Arthur Winterbourne tarafından tasarlanıyor. Tasarladıkları arasında en değerli parça da bu asaymış. Arthur, asanın çalınmasından korktuğu için yanına Isabella'yı da alıp asa ile Sidney'e doğru yola çıkıyor. Fakat Isabella'nın aklında ki; Sidney'e vardıklarında kendini kaybettirmektir. Kaçıp, aşksız evlilikten kurtulmak, New York'da ki kardeşinin yanına sığınmak ister.
Kader... Gemi batar; tek kurtulan ise Isabella olur. Yanında asa ile birlikte üstelik. Fakat öyle bir yer vardı ki; Arthur'un öleceğini anladığı... Kendisi ile birlikte Isabella'yı da derinlere çekmek istedi, onu da öldürecekti! [Hayatta böyle iğrenç insanlar da var işte.] Neyse... Isabella küçük bir kasaba da deniz feneri ve onun bekçisine sığınır. :)) Mattheww; hayatta böyle erkekler de var mı bilmiyorum ama ona Isabella ile birlikte bende aşık oldum. O, o koyda aşkı ve özgürlüğü tatsa da kocasının ailesinin de asanın peşine düşeceğinin farkındadır. Nitekim öyle de oluyor...
2011 yılını ise Libby'nin ağzından okumaya başlıyoruz. Libby on iki yıldır sevdiği adamın; Mark'ın ölümünün yasını tutmaktadır. Fakat adamın yasını tutan bir karısı ile çocukları da var...
Mark bir Winterbourne'dür. Isabella ise Deniz Feneri Koyu'ndan doğup, büyümüştür.
Onun ölümünden sonra yirmi yıldır dönmeyeceğini söylediği o koya geri döner. Bir yandan Winterbourne ailesini ve batan gemiyi araştırırken bir yandan da yirmi yıldır konuşmadığı kız kardeşi ile barışmanın yollarını düşünmektedir. Fakat Juliet için Libby bir yabancı ondan önce de düşmanından başka bir şey değilmiş... 
İşte böyle... İki kadın; hayatı alt üst olmuş gene de pes etmemiş. Onların yolunu, mutluluğunu bulmalarını okuyorsun. O iki kadın gibi güçlü olabilmeyi diliyorsun.
Deniz Feneri Koyu, kitaplığımın en kıymetlilerinden biri artık. Çok sevdim, çok beğendim. 

Tavsiye ederim, okuyun. Okutun.

•ALINTILAR•






24 Şubat 2015 Salı

Baştan Çıkarıcı Atıştırmalıklar / Tara Sivec (Yorum)

   Hızla belirteyim ki kitap +18. Zaten yayın evi de kitabın arka açıklama yerinde uyarısını geçmiş.
   Konuya göre güzel bir kapak olmuş. Hani biraz düşününce sanırım iyi bir seçim demeliyim.

   Claire kendi kendine sürekli 'asla çocuk sahibi olmayacağım' naraları atan bir kızdır. Neden mi? Kedi beslemenin çocuk beslemekten daha kolay olacağına inanıyor ve bir de işin kadınsal yönleri kafasında dans ediyor. Size Cleire'in aklındaki düşüncelerin vajina dolaylarında dans ettiğini söylersem konuya yabancı kalmazsınız en azından. Çünkü fazla detaya girmeyeceğim. :D
   Claire'in en yakın arkadaşı Liz, sürekli onun bekaretinden yakınır ve bir gün Claire bu işin sonuca varmasını sağlar. İşte burası tam bir komedi. Çünkü Claire tek gecelik bir ilişki sonucu, sabah uyanır uyanmaz adamın yanından kaçar ve bir müddet sonra hamile olduğunu anlar. O satırları okurken Claire'e 'Ne oldu yavrum, hayat tam da hayal ettiğin gibi ilerliyor değil mi?' diye lafı yapıştırdım. Tabii o beni duymadı bile :D

   Carter sabah uyandığında, yanında dün geceki o çikolata kokulu kızı bulacağını sanarak gözlerini açtı. Ahh büyük hayal kırıklığı. Hani kız nerde Carter? Tabii ki kaçtı. Kitapta en eğlendiğim bölümlerden biri de Carter'ın yatakta kendinin tek başına olduğunu anladıktan sonraki beş dakika. Aklıma geldikçe hala gülüyorum. Neyse Carter o malum anları atlattıktan sonra Claire bulmak istedi. Hakkını yememek gerek. Tabii Claire de onu baya bir aradı. Tek sorun birbirlerinin simlerini dahi bilmiyorlardı.

   Beş yıl sonra hiç beklemedikleri bir anda karşılaştıklarında bu onlar için büyük bir şok olsa da artık ikisinin ortak bir noktası var. Gavin. Yani oğulları. İlk başlarda ne kadar da birbirlerini zorlamış gibi yapsalar da çok geçmeden aile olmaya başlıyorlar.

   Kitap da küfür ve cinsel içerik çokta olsa yazar aile bağı, arkadaşlık, aşk kavramlarını güzel işlemiş. Az biraz da anlarım biçimi Pucca vari geldi.

   Eğer küfür ve cinsel terimlerden dolayı rahatsızlık duymazsanız bolca gülüp eğleneceğiniz bir kitap olacaktır sizin için. Ve kitabımız burada da bitmiyor. 3 kitaplık bir seri bizi bekliyor. Bu da demek ki bu çılgın aile ile daha işimiz bitmedi :D

23 Şubat 2015 Pazartesi

Tesadüfler, Melis Özün Uslu & Yusuf Özoğul [Kitap Yorumu]


Bilinmeyenler Serisinin ilk kitabıydı Tesadüfler. Benim de elime tesadüfen geçen bir kitap oldu diyebilirim. Aklımda okumak yoktu çünkü gene bir Türk yazardan bilindik bir aşk romanı sanıyordum. Hatta bunu düşünerek başladım kitaba. Kitap fantastik çıktı yahu! Fantastik!  Çok şaşırdım, çok sevindim. Yani şunu bilin ki Türk bir yazardan da (aslında bu kitapta iki yazardan oluyor) fantastik kurgu çıkabiliyormuş.


Başarılı bir romandı Tesadüfler. Akıcıydı. Ben elimden bırakmadan o gün içerisinde okuyup bitirdim.

Yazarlar kitapta aşka olduğu kadar dostluğa da değinmiş ve oldukça da önem vermişler.

Heyecanlar, ihanetler, gerçekler ve yalanlar ve tesadüfler... Güzel bir kitaptı. Seri ilerledikçe ve yazarlar yazdıkça daha da başarılı olabileceklerine inanıyorum. Belki çok çok iyi değildi; yabancı yazarlardan alıştığımız tarzlara benzemiyordu fakat kitabın belli bir çizgisi vardı. Benim yaşıma pek uygun bir kitap değildi; Tesadüfler gençlik serisinin başlangıcıydı. Ergenler için fakat ben sıkılmadım okurken. Yazar(lar)ı da bu türde yazmaya sadece cesaret ettiği için bile takdir ettim.

Kitap dönüşümlü olarak iki kişinin ağzından anlatılıyor; Alexander ve Christina. İkisi de özel güçlere sahip olduklarını keşfediyorlar. Fakat iki sevgili yerine çok iyi iki dostlar. :)) Özel güçleri olan ise dört genç var. Fakat bu asıl iki karakterin aşık oldukları kişiler özel değiller. Normal insanlar. Bizim gibi. :)) Çoğu zaman ben insanlara normal de demem ama olsun. :)):)):))

Bu özel güçleri olan dört genç; konuşan bir kitabın birer anahtarı. Kitap ise Merlin ile Su Perisinin eseri... Kitap, çocukların içindeki yetenekleri ortaya çıkaracak bir tür kapı görevi görüyor. Fakat eski grup beş kişiymiş ve en güçlüleri kendi grubunun üyesini seçtiğinde o, kötülerin tarafına geçmiş. Bu yüzden de en güçlünün gücü; Alex ile Cristy arasında paylaştırılmış.

Çocuklar güçlerini ortaya çıkarmayı başarıyorlar. Fakat o güçleri kullanmayı öğrendikçe tehlikeye de adım adım yaklaşıyorlar. Kitabı ele geçirmek isteyen bir grup ile kelimenin tam manasıyla savaştılar! Eee bu savaşta sonun başlangıcı oluyor bir yer de. :))

Devamın da mı? İkinci kitapta.

Okumak mı? Okuyun.



ALINTILAR











Baştan Çıkarıcı Atıştırmalıklar, Tara Sivec


Kitabın bitmesine son bir bölüm kala kahkaha atmaktan nefes alamayacak durumdayım. Kendimden geçmiş bir şekilde gülerken bir bölüm sonra kitabı bitirdiğimde duygusallığa düşmüş bir haldeyim... 
Bu kitap insanın kanını kaynatır.

Arka kapakta uyarı da var zaten; çok fazla cinsel içerik ve küfür içeriyor. Sürekli 'v' ve 'p' ile başlayan kelimeler de ömrümü yedi zaten. Doğruya doğru. Fakat kitabı güzelleştiren de sadece cinselliğe yönelik bir kitap olmamasıydı. 
Kitapta aşk vardı. Dostluk vardı... Annelik ile babalık vardı. Tüm bunlar çokta iyi yansıtılmıştı. Okuyucuyu ele geçirebilen bir romandı.


Ve kitapta dört yaşında ki Gavin'le ilgili her satırı okumak ayrı bir zevk veriyordu. Küçücük çocuk öyle sorular sorup öyle cevaplar veriyordu ki... çocuklar bu kadar zeki oluyor mu yaw? :)):)):)) Kahkahadan kırılıyorsun. Aslında çocuklardan da hoşlanmam ama.

Hahahayt Gavin'i sevdim. Kitabı da :))

Fakat kitap +18 değil; +21 hatta +22 ona göre. Cinsellikte çok, cinsel içerikli şakalar, diyaloglar da. Okuyup okumama kararı sizin. Tavsiye eder miyim? Yaşınız uygunsa; evet. 

Kitabın konusu ise; Claire ve Carter'ın çikolata tadında ki aşk hikayesi. Eee ne demişler ya sevdiğim beni baştan çıkarır ya da çikolata. Ama her daim çikolata. :))



Claire ve Carter üniversitedeyken bar da tanışıp bir gecelik ilişki yaşarlar. İkisi de sarhoştur... Claire, Carter uyanmadan kaçıp gider. Carter'sa uyandığın da pek bir şey hatırlamamaktadır. Bir tek onun kokusunu; çikolata kokusu aklından çıkmaz.

Beş yıl boyunca!

Onca zaman sonra tekrardan bir bar da karşılaştıkların da artık aralarında çocukları; Gavin vardır. İlişkileri biraz terten gidiyor ama aşkı da buluyorlar. :)) Aşkı buldukların da ise aile olma kararı alıyorlar. Kitap burada bitiyor fakat devamı var.


Ben devamını merak ediyorum. Gavin'i özlüyorum. Carter'da kimmiş? :)):))

Bakalım nasıl bulacaksınız kitabı? ;))








  


 



19 Şubat 2015 Perşembe

Kızıl Tepe, Jamie McGuire [Kitap Yorumu]

Kızıl Tepe'ye eğer ağır bir spoi yemeseydim dram kitabı olduğunu sanarak okumaya başlardım. Halbuki fantastikmiş. Üstelikte zombi konulu! Duyduğumda şok oldum. Fakat o kadar çok beğenildi ve tavsiye edildi ki bu kitap, ben de heyecanla ve büyük bir beklentiyle başlangıcı yaptım.

Kitabı bitirdiğim de 'vay anasını' demişim. :)) Fakaaat ilk iki yüz sayfa çok sıkıcıydı! Durağandı. The Walking Dead'in ilk sezonunun çakması gibiydi resmen. Ben mi gözümde büyütmüşüm bile dedim. Ama... Karakterler kitabın ikinci yarısında Kızıl Tepe Çiftliğine varıyor ve kitap bir an da açılıyor. Kitapla birlikte sen de coşuyorsun. :)) Öyle çok olay oluyor ki! Neye uğradığıma şaşırdım. Hiç tahmin edemeyeceğin bir an da, hiç aklına gelmeyecek karakterler ölüyor. Zombilerin pişmemiş fast foodu oluyorlar. [Evet, iğrenç bir espri yapma yeteneğim var. Kabul. :))] Ve The Walking Dead ile bir benzerliği daha vardı. Zombilere zombi demiyorlar. Ne öyle fantastik hikayelerde ki gibi değil mi? :)) Sarsaklar diyorlar. TWD'de de aylak diyorlardı ya. Ama sonradan Ted demeye başlıyorlar.

''Peki ya Ted nasıl? Kafiyeli de; sesleri bet. 'Yo, hayır! İşte Ted! Saklan! Koş Cooper! Ted'e ateş et Scarlet!''
                                                                                                                                                   
Dünya'nın sonu gelmiş, onlar delirmiş gibi dalgasını geçtikçe ben de delirmiş gibi gülüyorum. 
Gülüyorum, ağlıyorum, şaşırıyorum... Duygu fırtınası yaşattı bana.
Tabi tüm bunlar karakterlerimiz Kızıl Tepe'deyken yaşanıyor.

Kitabın anlatımı üç kişinin ağzından;

Miranda: Üniversite öğrencisi. Kız kardeşi ve sevgilileri ile birlikte. Kızıl Tepe babasının çiftliği.
Scarlet: Belki de en güçlüleri. Çünkü kızları yanında değil. Kızıl Tepe'de onların yolunu gözlüyor. Ve Ted'leri öldürerek onların yolunu açmak istiyor. Size şu kadarını söyleyeyim; bir anne çocukları için her şeyi yapar.
Nathan:  Kızı ile bir başına. Sığınacak yer arıyor.

Bu üçünün de farklı yollardan belki ama vardıkları yer Kızıl Tepe. Dünya'nın çöküşünde birbirinden farklı kişilikte ki bu kişiler Kızıl Tepe'de aile oluyorlar.
Sadece onlarda değil üstelik. Aralarına kimi tesadüfen kimisi değil; iyisi de giriyor kötüsü de. 

Bir gün eve dışarıdan gelen bir adamla, küçük kızını kabul ediyorlar. Adam pedofil çıkıyor! Dışarıda zombi istilası var ve yazar bu nokta da bile kanımı dondurmayı başardı. Scarlet öyle bir şey yapıyor ki... Anne işte.

Ve çok, çok kişi ölüyor... ''Biri'' vardı ki, o öldüğünde gözyaşlarıma engel olamadım. Onun acısını gerçekmiş gibi hissettim. Çünkü yazar karakterleri o kadar gerçekçi yansıtmış ki... Kitapta en sevdiğim kısımlardan biri; her karakterin apayrı kişilikleri oldu. Ve her birine de o kişilik cuk oturmuş. 



Nefesinizi kesecek bir kitap, Kızıl Tepe.

Alın okuyun millet. 



             

18 Şubat 2015 Çarşamba

Masum Koza / Özge Erkin (Yorum)


Ve sen deniz gözlü yalvaracaksın bana!...

   Dedi ve beni anında kitaba bağladı. Nasıl anlatsam. Ne desem bilemiyorum ama bu kitabı okuduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Konusu, işleyişi, anlatımı, duygu yoğunlu.... daha geri kalan her şeyiyle çok iyiydi. Kapak zaten ilk gördüğüm anda okumama sebebiyet oldu. Eğer bir gün biri çıkıp bana bir yazarın kalemini bu kadar beğeneceğimi söyleseydi ona çok gülerdim açıkçası. Ama işte öyle erkenden demir almamak gerekirmiş. İnsan biraz denizin ona ne sunacağını beklemeliymiş. Sanırım bana da olan buydu...

   Hayal üvey babasının 12 yaşından 16 yaşına kadar ona tecavüz etmesi sonucu artık hiç bir erkeğe kalbini açamıyordu. Her erkek onun için geçmişin bir intikamıydı. Taa ki karşısına Poyraz çıkana kadar. Ona içinde dizginlenemeyen bir bağla bağlanana kadar. Poyraz ise; O doğduğu gün ölen annesinin acısını içinde taşıdığı andan itibaren hayatına bir kadın almayı bir an bile aklına getirmemişti. Ama hayat karşısına en güzelini, Hayal'i çıkardı. Poyraz'ın tez eksiği içindekileri diline getirememesi oldu ilk anlar. Ama Hayal öylemiydi. O'nun kirli bir geçmişi, inkar edilemez acıları vardı.
   Poyraz'ın Hayal'e olan duygularının eminliliğinden sonra artık geri dönülmez bir yola girdiler. Çünkü Hayal için her ince bir çizgiden ibaretti. Ta ki onun kapısına kendi ayaklarıyla gelene kadar. O andan sonra Poyraz onu hiç bırakmayacağını anlamış, Hayal de onsuz yaşayamazdı. Aşk güzel şey... Ama öncesinde acı yaşanmalı...

   Kitabın ilk yarısından sonra olaylara bütün hakimiyetiyle el koyan bir karakter oldu. Devran. Ben ona lakabıyla hitap istiyorum, yani Destan. Adı gibi destan bir adam. Aşık olunası, gözü kapalı ölünesi. Her şeyiyle sahip olunası. Hayal için hiç olmayan abisi.. Onu öyle güzel sahiplenip, öyle güzel koruyor ki keşke diyorsunuz kitap karakteri de olsa o koruduğu ben olsam. Hayal için her an yakıp yıkmaya hazır bir adam. Çünkü onu ölen kızı yerine koymuş. Bir yan karakter ancak bu kadar sevilir. Hani kitap hayal ve Poyraz döngüsünde olabilir ama bana bıraksanız size sabaha kadar Destan'dan bahsederim.

   Bu kitabı okuyun. Bir çocuğun masumiyetinin nasıl elinden alındığını, yaşadıklarıyla nasıl kendini zehirle beslediğini ve bu zehrin nasıl bir aşka dönüştüğüne şahit olun. Ve kitapta bütün adı geçen karakterlerin hikayelerine az da olsa tanıklık edin. İçiniz ezilsin, üzülün, kahredin, sinirlenin, kızın, gülümseyin ve sonunda onlar adına mutlu olun...

Not: Kitapta ki müzikleri asla es geçmeyin. Kitabın sonunda ne kadar yerinde seçimler olduğunu anlayacaksınız.


15 Şubat 2015 Pazar

Sevgi Uğruna Yaptıklarımız / Kristin Hannah (Yorum)


Yürekleri burkan,bizi hem duygulandıran hemde sevindiren yazarımız Kristin Hannah'ın Sevgi Uğruna Yaptıklarımız kitabını bitirdim.Yazarımız gene harikaydı gene beni benden alıp götürdü.Yeri geldi hüzünlendim,yeri geldi heyecanladım,yeri geldi güldüm,yeri geldi kızdım hem de çok kızdım.

Kitaba başladığımda konuya hemen adapte oldum,beni asıl heyecanlandıran asıl iki acılı kadın arasındaki ilişkiydi.Kitapta geçenler bilindik konular gerçek hayatta da oluyor ama yazarım öyle bir anlatmış ki ağzım açık okudum.


Konusuna gelince;Bir türlü çocuk sahibi olamayan Angie ile erken yaşta hamile kalan Lauren'in hikayesini anlatıyor.

Angie,çocuk problemi yüzünden eşinden ayrılmış,ailesinin yanına West End'de taşınmıştır.Aile restoranının başına geçen Angie bir şekilde hayatına yoluna koymaya çalışmaktadır. Lauren ise okulda başarılı biridir fakat alkolik annesi tarafından hep bir hata olarak görülmüş en sonunda annesinin kendisini terk etmesiyle yapayanlız kalmış,hayatında gerçekten sevdiği tek insandan hamile olduğunu henüz öğrenmiş çaresiz bir genç kızdır. Tesadüfler bir şekilde bu iki insanın yollarının kesişmesine neden olur.Ancak büyüyen bu dostluk,doğacak bir bebek ile ciddi şekilde sınanacaktır.Ve hayat iki kadına anneliğin ya da anne olma ihtimalinin insanlara hangi kararları aldırabileceğini üzücü de olsa gösterecek.

İtalyan asıllı ailenin koşuşturmacalı  hayatın ve aralarında geçen komik diyaloglar bana gerçekten çok keyif verdi.Eğer okumadıysanız alın ve hemen okumaya başlayın. :)

Alıntılar:


Bazı kayıplar insanı derinden etkilerdi ve o yaranın bütünüyle kapanması için gereken zaman bir ömre sığmayacak kadar uzundu.
İçinde çok büyük bir sevgi var.Onu sürekli orada tutmaya çalışmak acı veriyor olmalı. 




14 Şubat 2015 Cumartesi

Kafamda Bir Tuhaflık / Orhan Pamuk (Yorum)



İş değişikliği,sınavdı,okuldu derken kitabı daha yeni bitirebildim.O yüzden sizlerden özür diliyorum :))

Orhan Pamuk'a hep bir antipatim vardı,hiç bir zaman ısınamamıştım ben bu adama.Hayır aklınıza gelen siyasi nedenler dolayı değil dışarıdan duyduğum ''kelimeleri çok uzun,gereksizdi'' cümlelerinden dolayı okumak istemedim. Ta ki iş yerindeki patronum bana Masumiyet Müzesini verip okuyuncaya kadar; ve böylelikle Orhan Pamuk'la tanışmamız gerçekleşti.İnanın ben yazarın dilini,yazısını,kurgusunu çok beğendim.O yüzden Kafamda Bir Tuhaflık kitabı çıkar çıkmaz alıp okudum.Yazar,gene mükemmel bir kurguyla karşımıza çıktı.Belki size çok basit gelecek ama kendinize,çocukluğunuza ait o kadar çok şey okuyacaksınız ki...

Kitabın konusuna gelince;Mevlut, İstanbul’da hayata tutunmaya çalışan ve çeşitli işlerde çalışan basit bir vatandaştır. Bozacı olarak bilinen Mevlut aslında pilavcılıktan, otopark bekçiliğine kadar dönemsel olarak birçok farklı işte çalışmıştır. Bir taraftan hayatına devam ederken diğer taraftan çevresinde yaşanan değişimlere de tanıklık eder. İstanbul şehrinin değişmesini, insanların zenginleşip fakirleşmesini, politik çıkarların getirdiği yıkımları derken kendisinin bunun tam olarak neresinde olduğunu sorgular ve kendisindeki tuhaflığın nedenini sorgular.
Mevlut’un bir de üç yıldır mektuplaştığı bir sevgilisi vardır. Sevgilisini hiç görmemiştir ama ona mektup yazıp aşkını kalbinde sıcak tutmayı da başarmıştır. Her gün yaşananların ardından en büyük merakı ise sevgilisinin tam olarak kim olduğunu öğrenmektir. 

Orhan Pamuk’un değimi ile kendisi Kafamda Bir Tuhaflık kitabı üzerinde tam 6 yıl çalışmış. 1969 yılından 2012 yılına kadar olan zaman diliminde Türk insanının ve İstanbul halkının yaşamlarını farklı bir şekilde okurlarına sunuyor. Bir taraftan aşkın sıcaklığı ile içinizi ısıtırken, diğer taraftan toplum içinde yaşananlar ile içinizi burkuyor.


Alıntılar:


Aslında en iyi aşk, değil tanımak, hiç görmediğin kişiye duyulan aşktır.Körler iyi aşık olurlar mesela. 
                                                 

12 Şubat 2015 Perşembe

Gölgeler / Paula Weston (Yorum)

   Fantastik okumayı seviyor musunuz? Melekler, düşmüş melekler, iblisler, zebaniler, Refaim... ne ararsanız bu kitapta. Hatta daha fazlası bile var. Bir kere olaylar ilk sayfalardan başlıyor. Daha siz 'Hopp ne oluyor!' demeden bakmışsınız ki sayfalar ardı ardını kovalıyor. Bir ara kendimi 'yavaş yaşayın biraz' derken bulmuş olabilirim :D

  Kapaktan bahsedelim biraz. Ben kapağı sevdim. Hatta diğer kapaklara da bakındım. Ama yok bizim kapak bence daha güzel. Buradan tasarımcıya 'teşekkürler, güzel kapaktı' notumu ileteyim. Bakı kalitesi de gayet başarılı buldum bir yayın evi ne yalan söyleyeyim. Sayfa düzeni, punto felan insana okurken hiç zorluk yaşatmıyor, aksine kolaylık sağlıyor. Bir de ayraç var tabii. Ülkemizde bazı yayınevlerini bu konuda çok başarılı buluyorum. Yabancı Yayınları da bunlardan birisidir. Hem kitapla çok uyumlu hemde dikkat çekici. Hele benim gibi ayraç takıntınız varsa :D

   Az bira konuya değinelim ne dersiniz? Abartırsam dur yeter deyin veya gerisini okumayın.Tabii kitabı okumadıysanız...
   Gabe ikiz kardeşini bir kaza esnasında kaybeder ve onun yasıyla yaşamaya alışmaya başlar. Ehh artık ne kadar alışabilirse. Ama bir gün Rafa çıkagelir ve her şey çok farklı olmaya başlar. Gabe'in bütün anılarının hepsi -ki büyük ihtimal hepsi- aslında var olmayan bir hayatının ürünüdür. Artık başlarına her ne geldiyse biri gerçekte yaşadığı bütün hayatını hafızasından silmiş ve yerini sahte anılarla doldurmuştur. Rafa'in Gabe bulmasıyla bazı taşlar yerine oturmaya başlayacak ama bu tabii ki hem zaman alacak hem de baya bir karmaşık olaylar yaşamasına sebep olacaktır. Mesela Gabe hem kendinin kim olduğunu bilmiyor, hem de sürekli etrafında her an yeni biri buluyor ve kimseyi hatırlamıyor.

   Kitapta herkes her an size hem çekici hem de çok itici gelebilir Yani iki dakika önce kötü diye okuyup gıcık olduğunuz kişi iki dakika sonra gözünüzde farklı şekillenecektir. Ben bunu sürekli yaşadım mesela.Hele ki Malachi. Onu nasıl bir kefeye koyacağımı çok şaşırdım. Az önce pislik dediğim adamı az sonra sevmeye başlamam sanırım bende bir sorun olduğunu gösteriyor. Değil mi :) Ya da yazar işini iyi biliyor.

   Ahh yine çok konuştum sanırım. Ama şunu da eklemeden yorumu bitirmeyeyim. Kitabımız seridir ve yazar öyle bir yerde son vermiş ki kitabın sonuna yazılan teşekkür notunu ben hikaye devam ediyor sanaraktan okumaya başladım bir an. Tabii jeton sonradan düştü. Hepsi yazarın ve yayın evinin suçu. Biri yazıp diğeri basmasaydı bende bu hale düşmezdim. :))

   Son olarak; okuyun efenim, bu seri kaçmaz :D



10 Şubat 2015 Salı

Gölgeler, Paula Weston [Kitap Yorumu]


Özetleyecek olursam eğer: Vay vay vay! :))

Refaim serisinin ilk kitabıydı Gölgeler. Kitap ilk çıktığı andan itibaren kitaplığımdaki yerini almıştı fakat elime alıp okumak bugüne nasipmiş. Aradan çıkartayım diye okumaya başladım beş saat dolmadan kitabı okuyup bitirmiştim.

Abartısız. Elimden bırakamadım. Bu romanı soluksuz okuyacaksınız.

Refaim serisi ile kendimi yeni bir altın madeni bulmuş gibi hissediyorum.

Serinin ikinci kitabında sadece olayların devamı değil başlangıcı da yer alacak bence. Ya da umarım ki yer alır diyeyim. Yoksa meraktan çatlayacağım, Gölgeler'in devam kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.
Duy beni, ey Yabancı! :)) Allah'tan serinin devam kitaplarının arasını çok açmıyorlar da o konuda içim rahat.

*

Gölgeler'in yazarı Paula Weston ile ilk kez bu kitabıyla tanıştım. [Türkiye'de çıkan ilk kitabı zaten] Yazar romanında kurguyu çok iyi kurmuş. Sıkılıp bırakmak isteye bileceğin tek bir an bile yoktu. Hatta aynı zamanda ateşli bir romandı. ;)) Söz konusu olan yarı melekler yani... Heyecandan ateş basıyor. Cinsellik yok. Her yaşa uygun bir roman. Biz analı kızlı okuduk, size de tavsiye ederim. 

...Yabancı Yayınları'nın baskısının kaliteli olduğu da herkesçe bilinen bir gerçek. Tek bir yer de bile çeviri hatasına rastlamadım. Ya hiç yoktu ya da kendimi öyle bir kaptırmışım ki fark etmedim. :)) Ama eleştirisiz de olmaz; çıkardıkları fantastik kitaplarda kapak görsellerini bir türlü beğenemiyorum. Gölgeler'in kapağı hoşuma gitmediği için belki de elimde neredeyse bir ay beklettim. Ama ne demişler; önemli olan iç güzellik. :)):)):))

*
...
Bir kere en sinir olduğunuz karakteri bile, ileride sevme durumunuz olabilir. Öyle bir romandı Gölgeler. 

Elimizde ne mi var? Bir grup büyüleyici Nefilimler. Zaten büyülemeyeni görmedim. Ama onlar kendilerine Refaim diyorlar. Sebebi ise kitapta. Oku ve öğren canım, her şeyi yazmak olmaz. :))
Refaim'lerin babaları; düşmüş meleklerin -biri hariç- yeri bilinmiyor. Herkes onların dünya üzerinde ki sığındıkları yeri bulma peşinde. Yeri bilinen tek düşmüş melek Nathaniel ise manastır da bir nevi Refaim'lerin patronu olmuş.

Fakat zamanında anlaşmazlıklar çıkmış... Çok yalanlar dönmüş... Aralarından bir kısmı ayrılmış ve artık Nathaniel'ın emir erleri değiller. Bu ayrılan Refaim'ler kötü taraf gibi duruyor. Şimdilik. Aslında olayların bir nevi başlangıcı bu. Fakat biz bu başlangıcı yaratan olayları çözemiyoruz. Henüz. Benim merak ettiğim de bir bu. Bir de; Gaby ile Jude'un kayıp bir yılı.

Kitap Gaby'nin anlatımı ile ilerliyor. 

İkizlerden Jude trafik kazası sonucu Gaby'nin gözleri önünde ölmüş. Anne baba yok... Gaby sahil kasabalarından birinde yaşamına devam ediyor. Hayatında ki tek anormallik ise geceleri gördüğü kabuslar. Her gece o kabusta bir çocukla beraber iblislere, zebanilere karşı savaştığını görüyor. Sonra bir gün o çocuk karşısına dikiliyor; Rafa.

Bir de bakmışsın Gaby ve Jude aslında Refaim. Gaby'nin kendisini insan sanması için hafızası ile oynanmış. Ortada bir kaza yok. Fakat ortada Jude da yok. Kimse neler olduğunu bilmiyor. Ve bir sorun daha var Gaby ile Rafa iki ayrı gruptan. Gaby, Nathaniel'a sadıklardan... 

Ama işler çok çok karışacak. Kim bilir neler olacak. 

Bir merak aldı beni yürüyor içimi kemire kemire. :)):)):)) 

Serinin ikinci kitabını istiyorum! Size de Gölgeler'i tavsiye ediyorum!


9 Şubat 2015 Pazartesi

Ah Be Sevgilim / Seda Özay (Yorum)

   Kimi insan kağıda sadece mürekkebin yettiğince yazar. Ama kimisi ise yüreği yettiğince... Seda Özay o yürek yetenlerden. Kendi yüreğinin yetti yerleri yazanlardan. Ama bilmesi gerek ki o yazdıkça ben bir 'Ahh' diyorum. Onun mürekkebi yüreğinden damlıyor kaleme.
   Hani Temelkuran'ın bir sözü var ya 'İnsan yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.' işte tam da böyle sevmeleri hissettiriyor bana. En çok da dokunduğu yerler acıyor okurken. Ama olsun diyorsun sonra.. Acısın... Acısın ki, kıymeti olsun çekilen acının ve okunan satırların.

   Farklı kadınlar, farklı olduğu kadar da birbirine bağlı hayatların hikayesini anlatmış Seda Özay. Her kadının aşkta ne kadar benzediğini, aşkı istemese de ona sırt çeviremeyeceğini göstermiş. Verda , Julide Hanım, Gaye... Bir de mektuplarda ki Dora. Ah o mektuplar.. Okurken bana yazılmalı böylesi ve ben sevilmeliyim öylesi diyorsunuz. Ama nerede satırlardaki aşklar. Hissedilmesi zor duygular. Ancak kitaplar da kaldı..
   Julide hanım'ın sırları, Verda'nın yüreğine vurduğu kilit ve Adamın Teki... Ah o Adam... Tam da öylesi adamlara ihtiyaç duyarız işte bizler.

   Seda Özay'ın okuduğum ikinci kitabı ve bir yazar ne kadar size yazdıklarıyla yakın olabiliyorsa o kadar içinize dokunuyor demektir. İşte o da bunu fazlasıyla yapıyor.

   Biliyorum sen şimdi bir kitap daha yazma aşamasındasın ve ben sana bir 'Ahh' daha diyeceğim, biliyorum...


ALINTILAR

''Ben bize hala inanıyorum sevdiğim kadın.(Sen artık bana bir şey yazmasan da)... Adamın Teki!
''Madem ki kader güçlü kimseyi yere çalıyor, herkes benimle birlikte ağlasın.''
''Hep aşk... Hep aşktan böyle oluyor insanlar. Kalbe ağır geliyor aşk...''
''Ne varsa hepsinin hatırına bak.. yine beraberiz...Böyle de olsa kavuşmak güzel değil mi?...Seni seviyorum Adamın Teki...'' 

7 Şubat 2015 Cumartesi

Masum Koza, Özge Erkin [Kitap Yorumu]


Tek tük 'yeni' Türk yazarların kalemi ile tanışmaya başladım. Özge Erkin'in daha önceden ismini duymamıştım. 
Genelde Türk yazar denilince edebiyat alanında yazmış olan yazarların kitaplarını okuyordum. Masum Koza ise ismi, özellikle de kapağı ile ilgimi çeken bir kitap oldu. Arka kapak yazısını da okuyunca, masum olan adam ya iyice merak ettim. Aldım elime başladım.

Bir adam ve bir kadın.
Bu kitap iki korkağın aşk hikayesini anlatıyor. 

Yazarın kalemi tam şiirsel hava da. Şimdiki zamanda yazılmış. Başlarda tuhafıma gitse de okudukça alışıyorsun. Hatta bu durum kitaba tam bir romantizm katmış. Betimlemeler sanki sihir gibi dokunuyor insanın ruhuna... İnce ince işliyor seni... Pembe panjurlu evleri hatırlatan bir romandı Masum Koza.

Masum bir adam; fırtına gibi deli deli esen Poyraz ve masumiyeti çalınmış, kadınlığının saflığını çocukluğu ile kaybetmiş bir kadın; Hayal. İkisi birbirini gördüğü ilk an da aşka düşüyorlar. Düşüyorlar düşmesine de, Hayal'in kirli bir geçmişi var. İntikam uğruna çok erkeğin yatağından geçmiş. Babası yüzünden erkeklerden intikam almadan duramıyor. Zehirli bir sarmaşık gibi. Daha on iki yaşında uğramış tecevüze. Yazarken bile tüylerim ürperiyor. Onun zehrini yok edebilecek tek kişi Poyraz.
onların hikayesini okuyorsun Masum Koza'da. İnanmadıkları mutlu sonların önce hayalini kuruyorlar sonra o sona ulaşabilmek için bir çok sınavdan geçiyorlar...

Soluksuz okuyorsun. Bu kitap insanın ruhuna, kalbine dokunuyor...

Bir gün de okudum bitirdim.

Tavsiye ederim. :) 





3 Şubat 2015 Salı

Yeni Bir Başlangıç, Kim Karr [Kitap Yorumu]








Kitap Adı             : Yeni Bir Başlangıç

Özgün Adı           : Connected
Yayınevi              : Yabancı Yayınları
Yazar                   : Kim Karr
Seri Sıralaması   : #1 [6 kitaplık seri]
Goodreads Puanı: 4.16







Kapağından da anlaşılacağı üzere Yeni Bir Başlangıç, cinsellikte içeren bir aşk romanı. Fakat bir o kadar da dram romanıydı.

Kitap, babası sahne performansları merkezinin genel müdürü olan Dahlia ile Wilde Ones'in solisti River'ın aşkını anlatıyor. Rockcılarla aşk bir başka güzel. Romantik rockcılarla... Eh, büyü gibi. :)):)):))
Kitap yazarın her bölüm için dinlememizi tavsiye ettiği şarkı listesi ile başlyor. Bu kitapta müziğe doyuyorsun yani. :)) Müzik dinleyerek okuyamıyorsanız bile sonradan listeye göz atmanızı tavsiye ederim, çok güzel parçalar var.

Aşk ve müzik dolu bir roman. Kurgusu ise şaşırtıcıydı.

Dahlia genç yaşta ailesini kaybetmiştir ve beş yaşından beri onun yanında olan Ben'in ruh eşi olduğunu düşünmektedir. Fakat bir gece bar da River ile tanıştıklarında aralarında ki çekim çok kuvvetlidir. Bunu her ikisi de hisseder. Dalia bir nevi kaçar gibi çıkıp gider. Onun bu kaçışının River'ın hayatında büyük bir yankısı olur. Dahlia onun ilham kaynağı olmuştur. Fakat aynı zamanda da River onu aramak uğruna bir nevi birinin ölümüne de sebep olur...

Aradan beş yıl geçer...

Dahlia Ben'le nişanlanmıştır. Fakat -sıkı durun- Ben gözlerinin önünde öldürülür. On beş ay boyunca Dahlia'nın toparlanmaya çalışmasını okuyoruz. Onu kendine getiren ise onca seneden sonra tekrar karşılaşmalarıyla River oluyor tabi ki de. :))

Dallas gibi kitap mübarek. :)):)):))

Kısacası; Dahlia'nın River'a beş sene önce aşık olması sadece bir dakikasını almıştı. Onu tekrardan gördükten sonra arzulaması ise iki dakikasını alıyor. Ona karşı bir şeyler hissettiğini anlaması ise bir günden biraz fazla sürüyor.

Ve sonra ne mi oluyor?

Ben'in ölümü bir tezgahmış.

Asdfghjk... Daha bir çok yorumsuz olay için kitabı okumalısınız. Benim ağzım açık kaldı. Ama ne diyoruz; Forever River!!!

:)):)):))









1 Şubat 2015 Pazar

Hissiz / Lemariz Müjde Albayrak (Yorum)

   İlk önce size biraz kapaktan bahsedeyim. Neden mi? Kapak kalitesi benim için önemlidir. Bu kitapta da kapağın hakkını vermişler ne yalan diyeyim. Kitabı elinize aldığınız zaman hissedebiliyorsunuz bunu. Ama şunu da belirteyim, ben historical hariç diğer kapaklarda insan figürlerinin kullanılmasına artık karşıyım. O kadar çok ki bu tarz kapaklar, biraz farklılaşmalı diyorum. Hiç kullanılmasın demiyorum ama baya bir azaltılmalı.

   Konuya da değinecek olursak; Alexandre yakışıklı, zengin, zeki, elde edilemez ve bir o kadar da duygusuz, acımasız ve hissiz...

   Heaven, yaşadığı trajik bir kaza sonucu kendi suskunluğa mahkum eden bir kız. Ama bu suskunluk insanları ondan uzak tutacağına daha da yakınlaştırıyor. Hele ki erkekleri...

   Alexandre, Heaven ile göz göze geldiği ilk andan itibaren bir şeylerin değiştiğinin farkındaydı, yalnız bunu bir türlü kabul edemiyordu. Heaven ile ne zaman yanyana gelseler aralarındaki çekim karşı konulamaz bir tutkuyla alevleniyor, ikisi de bu alevde tutuşmamak için çabalıyorlardı. Ama aşk kendini gösterdiği zaman her iki tarafta yanmaya mahkumdur.
   Alexandre geçmişte yaşadıkları, içinde ki öfke ve kadınlara olan kini bu aşkı yaşamasına fırsat tanımayacak mı? Yoksa Heaven bu adamı her şeye rağmen aşka ikna edebilecek mi?
 
   Yazarın bildiğim kadarıyla ilk kitabıydı. Bazı yerlerde ufak ayrıntılar dışında gayet akıcı bir konu yakaladığını belirtmeliyim. Okurken keyif alacağınız güzel ve akıcı bir hikaye. Şimdiden herkese keyifli okumalar dilerim.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...